Bayram denince akla önce çocukluk gelir…
Taze ütülenmiş bayramlıklar, sabah ezanından önce uyanan gözler, elde şeker torbasıyla kapı kapı dolaşan minik adımlar…
Ama zaman geçer, yaş alır insan…
Ve bir gün anlarsın ki bayram aslında her yürekte aynı sevinci taşımaz.
Kimi için hasretin adıdır bayram…
Kimi, mezar taşına bırakır bayram çiçeğini…
Kimi ise boş kalan sandalyesine bakar kahvaltı sofrasında.
O yüzden bayram sabahları kalabalık gibi görünse de, bazı evlerde sessizlik yankılanır.
Ne zaman “bayram” deseler, gözleri buğulanan insanlar vardır.
Sarılmak isteyip de sarılamadıkları, “affet” diyemeden gidenleri vardır.
Yarım kalan bir kelimenin, son kez dokunulamayan bir elin sızısı oturur tam yüreğe…
Ve o sızı, bayram sabahı daha bir ağırlaşır.
“Her derdin dermanı vardır” derler…
Ama bazı dertlerin tek ilacı, umutla beklenen bir kavuşmadır.
“ELBET BİR GÜN BULUŞACAĞIZ…” deriz, belki de tek tesellimiz budur.
Ahirete ertelenmiş sarılmaların özlemidir bizi ayakta tutan…
Ve o yüzden…
Bayramlar hep biraz hüzün kokar.
Ama yine de ne olursa olsun; yaşlıların elini öpmek, yetimin başını okşamak, yalnız kalmış gönüllerin kapısını çalmak gerekir.
Pandemi bahanesini geride bırakıp, artık gönül almaya gitme vaktidir.
Çünkü bazı gözler sadece bir “hoş geldin evladım” duymak için yaşar…
Unutmayın, en çok da huzurevleri sessizdir bayram sabahı…
Ve şehit aileleri, evladının gülüşünü duyamadığı o sabahı yutkunarak geçirir.
Bir bayram sofrasının baş köşesi, kimileri için boş kalır; bir tabak, hiç dokunulmadan kalır…
Ve işte o eksiklik, hiçbir kelimeyle tamamlanamaz.
VELHASIL… ZORDUR “YOKU OLANA” BAYRAM SABAHLARI…
Ama belki de bu bayram, bir telefonla, bir ziyaretle, bir sarılışla…
Birilerinin eksik yanına umut oluruz.
Çünkü bazen bayram, sadece bayram değildir.
BİR YÜREĞE İYİ GELMEKTİR…
Kalın sağlıcakla..