Bir kaseye bu kadar anlam sığar mı? Sığar…
Çünkü o kasenin içinde tarih var, hoşgörü var, sabır var, paylaşmak var.
Aşure, tencerenin başında bekleyen bir annenin duasıyla bin yıllık insanlık tecrübesinin, birlikte yaşamanın, farklılıklarla zenginleşmenin simgesidir.
Her malzeme başka bir yerdendir; buğday tarladan, kuru üzüm bağdan, nar dallardan… Biri tatlıdır, biri ekşi; biri yumuşak, biri sert. Ama o tencerede her şey bir araya gelir. Hiçbiri ötekine benzemeye çalışmaz. Hepsi kendi lezzetinde kalır ama birlikte olduklarında ortaya çıkan tat eşsizdir.
Tıpkı insanlar gibi…
TÜRK’ÜYLE, KÜRT’ÜYLE, LAZ’IYLA, ÇERKEZ’İYLE…
ALEVİ’SİYLE, SÜNNİ’SİYLE…
KADINIYLA, ERKEĞİYLE, YAŞLISIYLA, GENCİYLE…
Bir sofraya oturduk mu, bir kase aşure gibi, hepimiz birbirimizin tadına tat katarız.
Aşure, birbirine benzemeyenlerin uyum içinde yaşayabileceğini anlatır.
Birlikte kaynamanın, sabırla pişmenin, zamanla olgunlaşmanın sembolüdür.
İnsanlar gibi… Aceleye gelmez. Her şey sırayla katılır. Her malzemenin pişmesi farklı zaman ister. Sabır gerekir.
Tıpkı toplumsal barış gibi. Tıpkı sevgi gibi. Zamanla olur, özveriyle kıvam bulur.
Aşure dağıtılır, saklanmaz. Çünkü güzellik paylaştıkça anlam kazanır. Her kaşıkta bir dua vardır, her tabakta bir dostluk…
Ve her sunumda sessiz bir öğüt:
“FARKLILIK, ZENGİNLİKTİR. AYRI AYRI GÜZELSİN AMA BİRLİKTE DAHA GÜZELSİN.”
İnsanlık da böyle değil mi?
Tek başına değerlisin belki ama birlikteyken tamamsın.
Aşure gibi, her birey kendi özünü koruduğunda ve birlikte yaşama iradesi gösterdiğinde, ortaya çıkan toplumsal tat damakta kalır.
Bir kase aşure…
Ne kadar sade, ne kadar derin…
Tıpkı iyi bir insan gibi.
Kalın sağlıcakla..