📌 Otuz yılı aşkın süredir Doğu Karadeniz’de görev yapan, bir dönem Ziraat Mühendisleri Odası Şube Başkanlığı da yapan çevre gönüllüsü M. Işıklıgil, yaşanan afetlerin göz göre göre geldiğini belirterek yetkililere “Artık doğanın sesini duyun” çağrısında bulundu.
Doğu Karadeniz’de Bitmeyen Afetler
Sel, heyelan, taşkın… Doğu Karadeniz son yıllarda neredeyse her yaz ve kış aynı acı manzaralarla karşı karşıya kalıyor. Bölgedeki doğa olaylarının “afet”e dönüşmesinin en önemli nedeni ise yanlış şehirleşme, dere yataklarının daraltılması, HES projeleri ve deniz dolguları olarak gösteriliyor.
Uzmanların ve çevre örgütlerinin yıllardır uyarılarına rağmen değişen bir şey olmadığını belirten M. Işıklıgil, “Göz göre göre geliyorum diyor doğa. Ama dinleyen yok. Sonuç: yine afet, yine gözyaşı, yine boşa giden kaynaklar…” sözleriyle tepkisini dile getirdi.
“Kepçe ve Dozer Sahiplerinin Gücü Daha Baskın Geldi”
Yıllarca bölgede aktif olarak görev yapan Işıklıgil, yaşanan süreci şu sözlerle özetledi:
“Dere yatakları bozulurken oradaydım.
Dağlar delinip santraller yapılırken oradaydım.
Deniz kıyıları dev kayalarla doldurulurken oradaydım.
Feryat ettik, olmadı. Eylem yaptık, olmadı. Meclisi mektup yağmuruna tuttuk, olmadı. O dönem de bugün de kepçe ve dozer sahiplerinin gücü daha baskın geldi.”
“Afetler İkazdır, Doğayı Suçlamayın”
Işıklıgil, kaleme aldığı dizelerle aslında doğanın kendini yıllardır anlatmaya çalıştığını ifade ediyor. “Benim adım doğa. Ben toprak, hava ve suyumm. Her afetim bir ikazdır. Beni suçlamayın, sesimi duyun” diyen çevre gönüllüsü, bu satırların “yetkililerin vicdanına bir çağrı” olmasını istediğini belirtiyor.
Dere Yataklarının Daraltılması Felaketleri Büyütüyor
Doğu Karadeniz’de dere yataklarının iki yanına örülen beton duvarlar, bölgedeki taşkın riskini daha da artırıyor. Daraltılan dere yataklarında suyun doğal akışı bozuluyor. Santraller ve imar planları ile birlikte doğal yaşam da yok oluyor.
Uzmanlara göre:
Su yollarının değiştirilmesi sel riskini artırıyor.
Doğal denge bozulduğu için heyelanlar daha sık meydana geliyor.
Yanlış şehirleşme ve imar, afetleri adeta davet ediyor.
TEMA ve Ziraat Mühendisleri Odası Yıllardır Uyarıyor
TEMA Vakfı, Ziraat Mühendisleri Odası ve bölgedeki çevre örgütleri yıllardır aynı uyarıyı yapıyor:
👉 “Doğayı dinleyin, dereyi yatağında bırakın, dağları delmeyin, denizi taşlarla doldurmayın.”
Ancak mahkeme kararlarına, bilirkişi raporlarına ve bilimsel uyarılara rağmen uygulamada değişen pek bir şey olmadı.
“Her Kaybın Ardında İhmal Var”
Doğu Karadeniz’de yaşanan afetlerin ardından can kayıpları, yıkılan köprüler, göçük altında kalan evler, telef olan hayvanlar ve milyonlarca liralık zarar gündeme geliyor. Işıklıgil’e göre “Her kaybın arkasında doğayı yok sayan bir ihmal zinciri var.”
Çözüm: Doğaya Rağmen Değil, Doğa İle Uyumlu Yaşam
Uzmanlar ve çevre gönüllüleri, artık daha fazla kayıp yaşanmaması için şu adımların atılması gerektiğini söylüyor:
Dere yatakları acilen doğal haline döndürülmeli.
HES projeleri gözden geçirilmeli, ekosistem korunmalı.
Kıyı dolgularına son verilmeli.
Bilim insanlarının raporları dikkate alınmalı.
Afet yönetim planları masa başında değil, sahada uygulanmalı.
Son Söz: “Sesimi Duyun”
Doğu Karadeniz’de onlarca kez yaşanan sel ve heyelan felaketlerinin ardından hala aynı yanlışların sürmesi bölge halkını derinden yaralıyor. M. Işıklıgil’in çevreye ve doğaya yazdığı dizeler ise adeta bir çığlık niteliğinde:
🗣️ “Her afetim bir ikazdır. Beni suçlamayın. Sesimi duyun…”
“DOĞA DİYORKİ,
Ben Dereydim,
Yılan misali kıvrıla kıvrıla akar,
Kimi yerde bir gölet,
Kimi yerde bir Şelale olur,
Geniş yatağımda şarkılar söyler,
Tonlarca suyumu misafir ederdim.
Hırçınlığını geçincede,
Geniş bir deltadan Denize dökülürdüm.
Sığ yerlerinden hayvanlar geçer,
Küçük göletlerimde çocuklar yüzer,
Bahçeler sulanıp, Balıklar tutulurdu..
Ama siz anlamadınız beni?!
İki yanıma duvarlar ördünüz kayalardan ,
Yatağımı daraltıp, kısaltınız yolumu,
Doğadaki dostlarımızı ayırdınız birbirinden,
Yetmedi tüm bu olanlar,
Bana ait yerleri açtınız imar,
Bir ayağı dağda,bir ayağı derede,
Yaptınız manzaralı binalar,
Santral kurup çaldığınız,
Suyum nerede,
Binbir çeşit canlı vardı,
Çırpına çırpına öldüler
Bu kurutulmuş derede.
Asırlardır oluşan dengem bozuldu,
Etrafımda yaşayan Köylüm üzüldü,
Yolumu bozanlar yolunu buldu,
Yapılan köprülerden geçilmez oldu…
Feryat etti Vakıf-dernek,
Dinlemediniz ki!
Karar verdi Mahkemeler,
Hiç uymadınız ki!
Ölenlere yakıldı ağıtlar,
Hiç Duymadınız ki!
Çözüm bulmuş alimlere,
Hiç sormadınız ki!
Benim adım DOĞAAAAA..
Ben Toprağım, ben havayım, ben suyum,
Her Afetim bir ikazdır,
Beni suçlamayın, SESİMİ DUYUN…
Saygılarımla,
M.Işıklıgil”